29 Eyl 2010

Talihsiz Serüvenler Dizisi

    6.sınıftaydım ya da orta 1 ama orta 1 demek daha güzel bence. Balıkesir'in "belalı" okullarından biri olarak gösterilen pek sevgili yeni okulumda bir öğle tatiliydi (nerden düştüysem anasını satıyım buraya) . Bir kaç arkadaşla beraber gayet çekişmeli, sonunda kesin dayak var tarzı bir maçı kale arkasından efendice izliyorduk. Arkasında olduğumuz kaleye zilin çalmasına saniyeler kala adeta son saniye üçlüğü gibi bir gol atıldı, top da kafa hizamda bana doğru geldiği için ben de topa kafa vurdum ve olanlar oldu.  Golü yiyen kaleci abimiz bana doğru hışımla yürüdü ve "napıyon lan senin yüzünden yenildik işte" diyip bana kafa attı. Durduğum yere baktım hala kale arkasındayım. Tabi kafayı yemeden önce bakmıştım ama değişen bir şey olmadı. Yedik işte kafayı. 
    Neden lan !?  

28 Eyl 2010

Küçük Bir Özet

    Sonunda pek sevgili okulum açıldı. Tatilin son haftalarına doğru "artık açılsın yeaaa" haykırışlarım yerini "ama anne yeaaa" çığlıklarına dönüştü. Nasıl bir güç varsa artık okulda kayıt dönemiyle birlikte daha ilk günden bütün enerjimi tüketti. Aslında durum o kadar vahim değil de ilk hafta ilk ders diye ders yapmamak pek yakışık değil bence. Gidiyoruz derse hoca syllabus (silibüs) dağıtıp gönderiyor, iki saat bekleyip diğer derse giriyoruz o da aynı. Online.metu diye sistem var  -ki hocalarımızın herhalde %20si falan kullanıyor- yükleyin oradan silibus'u derse başlayalım ondan sonra da dönemin son haftaları "konular yetişmedi" diye gereksiz bi ton şeyle uğraşmayalım. Şimdi diyeceksiniz dert ettiğin şeye bak ne güzel işte ders olmaması ama kendini en iyi üniversitelerden biri olarak gören hem de teknik bir üniversitenin böyle basit ve ciddiyetsiz başlamasını yakıştıramıyorum ben. 4 yıldır böyle yani.

    Her neyse, deniz olmasa da güzel bir yaz geçirdim. Kısaca bakacak olursak;
Tatile yakın Bolu gölcük'e gittik
göbeğimle çok çılgın bi karadeniz turu yaptık
Konya'ya gittik, pide yerken kudurduk
Unirock'ta 3 gün 3 gece çılgın konserler izledik
Yaz okulunda dersler rahattı da çok sıcaktı be 40°C lan
Dünya şampiyonasında gönüllü olduk
Bayramda da memlekete gidip yaylaya çıktık

17 Eyl 2010

Anlamadığım Şeyler Var

    Geçtiğimiz bayramının ilk günü sabahın köründe annem tarafından "kalk hadi memlekete gidiyoruz" diye uyandırıldım. Aniden karar vermişler gidelim diye. Annemin her beklenmedik uyandırışında savaş çıktı zanneden ben bu sefer de "ahan savaş çıktı kuzeydoğuya göçüyoruz" diyerek beklentileri bir kez daha boşa çıkarmadım. Kendime geldiğimde ise "lan o kadar sarma sardık onlar n'olcek" (dürüyenin güğümlerinin allah belasını versin) diye anneme sert çıkıştım ama her şey için çok geçti. Sonra işte gittik memlekete felan ne uzatıyorsam ben de. Her neyse, memlekette bi yaylamız var gayet güzel şirin ama yaylaya her gittiğimizde esrarengiz bir olay beni öyle düşündürür ki dostlarım sizlerle paylaşmam lazım.
   
    Şimdi yaylaya insanlar hayvanları doğru düzgün organik beslensin büyüsünler dana olsunlar diye yazın göçüyorlar. Şöyle ki, sabah erken saatte hayvanlar -inek diyelim kısaca- ahırlardan çıkartılıp dağa taşa bayıra gönderiliyorlar. Bu inekler toplanıyorlar gidiyorlar geziyorlar felan sonra topluca yaylaya dönüyorlar (bknz: foto 1). Ve bu inekler hangi ahırdan hangi evden çıktılarsa oranın kapısına gelip bekliyorlar. İşte gizem. Yok yani hiç şaşmıyorlar pat diye evin önündeler. Lan nasıl buluyorsunuz evi? Üşenmedim gözlemledim, ne evin bi tarafına işeyip kokularını bıraktılar ne de çakıyla bi taraflara iz bıraktılar. İşte dostlarım bu bayramda da aynı şeyleri görünce aklıma geldi. Belki bilen vardır hiç çekinmeyin söyleyin. Aha foto 1 , biz de arkasından kovalıyoruz inekleri.
foto 1



bakınız; yamuk

    Bitmedi dostlarım , anlamadığım başka şeyler de var mesela Garanti'nin "uh ah dev adam 12 dev adam" reklamı var şu bebeler basket oynuyor dev adamlar geliyor "verin la formaları" diyor , heh o işte. Benim anlamadığım kısım ise Kerem Gönlüm'ün kırmızı okla gösterdiğim kısmına n'olmuş, niye öyle yamuk duruyor ?





 

    Bir de garip bir rüyam var. Rüyamda Ömer Onan maçtan sonra röportaj veriyor ve ben de yanındayım. İşte kamerada Ömer Onan'ın arkasından görünüyorum, el sallıyorum tipik apaçi hareketleri. Ve Ömer Onan röportajda uğurundan bahsediyor. Uğuru küçük kahverengimsi bir kurbağa ama şöyle bir kurbağa baya zehirli ahanca da kaynak Zehirli ok kurbağası . Birincisi Ömer'in elinde niye bu kurbağa var ikincisi bu kurbağanın rüyamda ne işi var he bir de biliyorum zehirli olduğunu zamanında sunum yapmış anlatmıştım. Garip. İşte terbiyesiz yanda.

    Sizlere Uruguay milli takımıyla yaptığım Konya mevlana gezisi rüyasını da anlatacağım bir gün.






13 Eyl 2010

Ve Finalden Sonra

    Pek sevgili 12 Dev Adam, bu gece çok üzdünüz bizi çook. Biz sizden daha iyisini -altını- bekliyorduk ama kendimiz için değil. Vallahi bak. Çünkü siz altın madalyayı sonuna kadar hakediyordunuz. O altın gibi kalplerinizle, samimiyetinizle, sıcakkanlılığınızla, mütevaziliğinizle... Televizyondan izleyen herkes bunları diyor ama ben Ankara'da gönüllüyken sizlere daha yakın olduğum için daha fazlasını söyleyebilirim. Gözlerimle gördüm sizin ne kadar şeker insanlar olduğunuzu ve bugün maç sonu sizin o mahcup yüzlerinizle röportajlarınızı görünce içim burkuldu. Çok saçma olacak ama sanki emeğim varmış gibi sizi görünce garip bir duygusallığa bürünüp gözlerim yaşardı. E unutamadım tabi Hidayet'e uzaktan seslenince beni kıramayıp beni beklemesini, Ömer Onan'a "abi gel sen de fotoya" diyip aramıza almamızı, bizi kırmayışınızı, tişörtümdeki imzalarınızı... Bundan sonraki dünya şampiyonasında mezun olmuş hatta işi gücü olan biri olacağım (belki de çocuklarım olur lan, anlatırım işte bebişi uyuturken) yani böyle bir fırsat bir daha gelmeyecek. Bunun için de ayrı teşekkürler size.
   
    Aslında Sırbistan maçının heyecanı hala üstümde az gebermedim hakikaten dün, bir ömre bedel yani. Hala böyle şeyler  izlediğimde tüylerim diken diken oluyor. Daha ne olsun, süper heyecan yaşattınız bize.
   
    "Ülkeye yine basketbolu sevdirdiniz, sayenizde tek bi yürek olduk vs vs" bunlardan bahsetmeme gerek yok sanırım. Beceremiyorum zaten.
   
    Ne desek, ne yazsak boş be 12 Dev Adam. Milyonlarca teşekkür ediyorum size. Unutamayacağımız bir turnuva yaşattınız bize.
 
    Çok mu duygusal oldu lan !

12 Eyl 2010

Final öncesi

    Benim bir blogum var ve ben hayatımdaki en süper, en heyecanlı, en rüya gibi gecelerden birini yazmayacağım hee? Oldu canım. Onun için canlarım final maçına iki saatten az bir süre kala duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmam lazım yoksa şuracıkta bi yerlerim şişer -diğer bir rivayete göre düşebilir de. Bu kadar gecikmemin sebebi ise bayram sabahı ani bir kararla memlekete gitmemiz ve bugün akşama doğru dönmemizdir.
    Her neyse efendim, dün gece daha maç başlamadan korku dolu anlar yaşamamız heyecanımızı iki katına çıkarmıştı zaten. Zira memlekette ntv yok ! Ama sonunda bir kahve bulduk ve çok şükür ki kahvede bizle birlikte sadece 5 kişi bağıra çağıra ortalığı yıkarak maçı izledik. Korkulan olmadı yani.
    Şimdi maçı anlatmaya gerek yok. Son saniyeler de elli kere öldük zaten. Şu an bile dün geceyle alakalı bir video izlediğimde tüylerim diken diken oluyor. Maç normal bir şekilde bitseydi bu kadar heyecan olmazdı da o son saniyelerin heyecanı -0.5 saniye ya- bizleri ayrı bir sevince boğdu. Bildiğin finale çıktık lan ! 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasında final oynayacağız, rüya gibi valla. Finalde de abd'yi yeneriz biz bu güçlü savunmamızla. Hadi bakalım. İnşallah finalden sonra da süper bi yazı yazarım ama yenemezsek de sorun değil bence , daha ne yapsın 12 Dev Adam.
    Bir gün geçti üstünden hala söyleyecek söz bulamıyorum olaya bak.

4 Eyl 2010

Bu aralar

   Yine efendim bir blog'da mutlaka olması gereken yazılardan biriyle karşı karşıyayız. Bu yazımızın giriş bölümünü  " uzun zamandır blog'a yazmıyordum" veya "uzun zamandır yazmadığımı farkettim" veyahut " blog'u da çok boşladık be" tarzı cümleler oluşturur pek sevgili okuyucular. Ünlü olmama giden yolda benim de böyle bir yazıya ihtiyacım olduğunu anlamam ise pek uzun sürmedi. Lafı uzatmadan başlayayım.

   Uzun zamandır bloga yazı yazmayışımın sebebi önce hayvanlar gibi uyumam sonra ise dünya basketbol şampiyonası gönüllülük işi. Tamamen özentilik sonucu girdiğim bu yorucu iş efes world cup 9 ile başladı ve nihayet dün gece grupların son maçlarıyla son buldu. Şimdi buraya sayfalar dolusu artist yazılar yazardım ama kendimi tutuyorum ve sizlere bütün maçları (21 maç) bedavadan izlediğimi, bütün oyuncuları sürekli önümde gördüğümü, bazılarına ellediğimi (ellerine elledim elleştik gibi, çak yapmak gibi bazılarının sırtlarına da dokunmuş olabilirim- oha ne açıklama yaptım be) , bazılarından imza aldığımı, bazılarıyla fotoğraflar çekildiğimi, David Blatt'la el sıkıştığımı, Tanjevic'le gönüllü odasının tuvaletinde karşılaştığımı ayak üstü muhabbet ettiğimi, çok tatlı insanlarla tanışıp yeni arkadaşlıklar kurduğumu, vs vs anlatmayacağım. Ama gelin görün ki yorucuydu, bittiğine şükrediyorum dersem yalan söylemiş olmam.

   Şampiyona dışında ise hayatımda pek değişen bir şey yok. Bir kaç sürprizler ve ardından gelen hayalkırıklıkları, ufak tefek "keşke olmasaydı" hayıflanmaları gibi moral bozucu şeyler olsa da hayvan gibi uyuyan bedenim uyuşmuş olacak ki pek zararını görmedim bunların. Bir de pek sevgili dostumla aynı evde bir hafta "beleşe yaşama" projemizi gerçekleştirmiş olmak bizi sevindiren gelişmelerden biriydi.

   Şundan da bahsetmem gerekir ki insan böyle boş durunca aklına feci şeyler geliyor. Misal ben şuan kafamdan samimi olduğumu sandığım bir çok arkadaşımı sildim. Bildiğin adama kızgınım şuan -adamlar da diyebilirim. Nereden geliyor böyle şeyler anlamıyorum ama boşken en ufak şeyden nem kapıp olumsuz yargılara varabiliyorum. Pek hoşlandığım bir durum değil bu, buraya da yazarak biraz içimi dökmüş oldum ne kadar faydası olur görürüz ilerde.

   İlerde demişken okulun açılmasına kısa bir süre kaldı. Acayip sevinçliyim dostlarım. Yeter bu kadar boş ve dağınık durduğum, okul açıldığında sonunda bir düzene girmiş olacağım.

   Bir de müzik dinlemiyorum lan, özledim!

   Şarkı bitti dağılabilirsiniz.