30 Oca 2011

Trois couleurs de Paris: Peugeot

eyfel'de bir gerizekalı
* Tam bir hafta önce bu saatlerde pek sevdiğim arkadaşım Burakla (Paris'e sakın tek başınıza gelmeyin) inin cinin top oynadığı Paris havaalanına indim. Uzun uğraşlar sonunda gecenin bir yarısı evime ulaşabildim, çok uzun hikaye aslında anlatmayacağım ama çok zor anlar yaşadık. Her neyse vardık ya sağ salim, önemli olan bu.

* Bence Paris İstanbul'a benziyor yani bir Beyoğlu o taraflar falan. 20-30 tane Beyoğlu'nu bir araya getirin Paris işte. Bir de eyfel ve diğer bilimum saray, müze, şato işte. Şaka yapmıyorum yani, "avrupa avrupa" diye gebermenin bi alemi yokmuş.Türkiye'de ne varsa burada da var, hatta daha temiz daha düzenliyiz bence. Avrupalıları da anlamıyorum, Türkiye'ye rererö deseler tutacağım getireceğim Ankara'ya temiz metro görsünler. Paris metrosu kadar pis bir yer de görmedim hayatımda, belirteyim.

* "Ay şekerim hiç mi güzel bir şeyini görmedin bir haftada Paris'te" diyecek olursanız tabi ki de gördüm. Müzeler, Eyfel, sokaklar, caddeler gerçekten çok güzel. Özellikle mimarisi harikulade. Uzun uzun anlatamam; hem öküzüm hem de Parisle ilgili yazılar, resimler mevcut her yerde.

Biraz başlıklarla ilerleyeyim:

* İnsanlar: Burada herkes Parislilerin kaba olduğundan bahsediyor. Ben ise tam tersini savunuyordum ve anlamıyordum neden böyle dediklerini. Ama bugün biraz anladım. Restauranta girdiğimizde yanımızdaki kız "salut" dedi, bizde "naber len" gibi bir şey bu yani çok samimi olduğuna söylersin ve adam da ters bir şekilde "bonjour" diyerek yanıtladı ve sonra hep ters davrandı. Ben ise geldiğimden beri olması gerektiği gibi konuştuğum için hiç böyle bir muameleyle karşılaşmamıştım ve hatta tam tersi bana çok sevimli davranıyorlardı. Demek ki işi bileceksin sonra "Parisliler bilmem ne". Ayıp. Bence çok kibarlar.

* Para: Çok pahalı lan burası. Metro 1.70 euro. Su 1.50 euro. Daha sayarım ama çok pahalı yani. İlk başlarda 6 euroya kahve gördüğümüzde "12tl veremem bir kahveye" diyip içmiyorduk ama sonra çok süper bir şey bulduk: Sabit kur. 1euro =1 tl. Zaten milyonlarca euroyla gelmişiz dedik "böyle düşünelim bari azcık yiyelim bu ne böyle kilo verdik Parislerde". Artık 5 euro görünce "amaan 5tl " diyip neyse alıyoruz.

* Fransızca: Metrodaki dilenciler fransızcamı çok geliştirdiler. Metroya binip bağırarak, tane tane konuşarak dileniyorlar. Çok gelişti valla. Onun dışında "je voudrais bilmem ne" kalıbı dışında bir şey kullanmadım henüz. Ama okulum baya iyi. Türkiye'de yabancı dil eğitimi de bir başkaymış yani, 4 tane fiille bütün grameri öğretmişler ya bana helal olsun.

Kızlar:  İnsanlar başlığının alt başlığı olması gerektiğini düşünüyorsunuz ama apayrı bir şey burada kızlar. Örneğin, Mélanie Laurant 'u çok beğeniyordum ve burada herkes onun gibi. Anlamadım yani nasıl ünlü olmuş kızcağız, bütün kızlar onun gibi yani. Uzun lafın kısası, kısmetse Fransa'dan kız alcez haydee -şair burada anlamsız bir şekilde cıvıtıyor n'oluyorsa.

* Paris Fotolarım: Bir haftada herhalde 500 tane foto çektim. Eve gelmeden önce " millete gösterilecekler" gibi bir dosya oluşturup özet niyetine bir albüm yapmam lazım. Buraya hepsini koyamam ama buradan hepsine ulaşabilirsiniz. Aynı nassa.

* Fransız mutfağı: Çok güzel bir mutfağı var bence Fransızların mesela mcdonalds gibi sonra krepleri var çok değişik sonra köfte yedim dün (host anam Cezayirli de) ,makarna da yapabiliyor bu Fransızlar. Öyle yani, daha değişik bir şey denemedim henüz.

* Havalar :  Bundan sonra Ankara'ya soğuk diyen "Ankara'nın ayazı bilmem ne" diyen karşısında beni bulur. Bu ne soğuk yarabbim yok böyle bir şey. " E o zaman ne gittin bu soğukta Paris'e toprağım" diyenlere ise kendilerinin evlerinde oturduklarını hatırlatırım. 

* Sorunlar: Buradaki sorunlar genelde Türkiye kaynaklı. Mesela telefon hattım gibi. Fransız telefonlarını arayabiliyorum, Türkiye'den aranabiliyorum ama ben Türkiye'yi arayamıyor ve kimseye mesaj çekemiyorum. İlk başta delirmiştim de sonra pek sallamadım. Sonra Türk arkadaşların bazıları canımızı sıkıyor salak salak davranarak ama Paris'in güzelliği unutturuyor böyle şeyleri. Bir de pahalı ve pis, bok kokuyor metro resmen. Söylemiştim zaten.

* Paris'te ne yok: Bizdeki gibi bir mahalle baskısı yok. Nereden mi anladım; insanlar çok rahatlar. Şu ne der bu ne der ay elalem ne der gibi bir dertleri yok. Metroda bakıyorum birbirini tanımayan insanlar rahat rahat konuşuyorlar eğleniyorlar kısaca bizim utana sıkıla yaptığımız şeyleri adamlar rahat rahat yapıyor. Gözlerinden okunuyor valla, adamların kafası rahat. Bir de Paris'te gösteriş yok. O ne demek? Yani oraya buraya teknolojik bir şeyler koyalım, dış görünüşü güzel olsun bilmem ne tarzı şeyler yok. Adamlar mikro değil makro bakmış her şeye o yüzden de ekonomileri rahat.

Daha başka çok şey anlatabilirim ama anlatmak istemiyorum çok artizim çünkü, bir havalara soktu bu Paris beni. Hepinizi öpüyorum. 


14 Oca 2011

Kısa Kısa

Böyle yoğun final döneminde anca "kısa kısa" şeklinde bir yazı yazabilirdim. Zaten her blogda var bu tarz bir şey. Ben de bir el atmış oldum.

2011'in ilk yazısı böyle oldu maalesef halbuki ben 2010'da ne boklar yediğimi, 2011'den beklentilerimi falan yazacaktım. Bu vakitten sonra yazılmaz öyle bir şey, hem 2011'den beklentilerimin çoğu gerçekleşiyor ya da her şey hazır.

Eh final haftasındayız, art arda gelen sınavlarım var çalışıyorum durmadan, falan filan. Tamam finaller zor kötü bir şey ama bu sene tatlı bir şey oldu sanırsam. 22'sinde son finalime gireceğim ve 23'ü Fransa'ya uçuyorum. 10 gün sonra bu vakitler Paris'te olacağım yani, vay anasını. Tee ekim ayında bu konuda dertlenmiştim ve oldu. İnşallah güzel bir tatil geçireceğim, farklı farklı duygular işte.

Elektrikler gitti lan.

Okulumun ÖTK başkanıyla ilgili tartışmalar var. Hoş bu tartışmalara kadar kim olduğunu bilmiyordum, öğrenince de şok oldum. Adam bizim bölümden selamlaştığım biriymiş. Yani ÖTK'yı falan temsilcileri takan yok okulda, tabi bunun sebebi okul idaresinde gayet pasifize edilmiş olmaları. Bu konu bir çok açıdan tartışılması lazım ama bunu kimse yapmıyor maalesef. Birileri "sadece 5 oy almış yeaa" diyor, birileri "bize marjinal, bölücü dedi yeaa" diyor, uzuyor konu. Aslında.... Neyse ne diyim herkes haklı aslında da ne bileyim işte. Vazgeçtim ve "delete" tuşu nerede bilmiyorum.

Gerizekalı
"Mevsimlik dost" diye bir şey var. Zamanında aranızın çok iyi olduğu ama şu an uzaklarda olan bir arkadaşınız kendisini garip hissettiğinde, bir boşlukta olduğunu düşündüğünde sizi arar ve dertleşir, bir iki gün sürekli konuşursunuz ve sonra puf, sen yoluna o yoluna. Yılda bir kaç kez olur bu, siz de alışırsınız zaten.

Elektrikler geldi lan.

Black Eyed Peas grubunu çok gerzek buluyorum. Bu herif de çok büyük yancı bence. N'apıyor anlamış değilim.

"Like a g6" diye bir şey var. Şarkıyı dinledikten sonra sadece "layk e ciii siks" bölümünü söyleye söyleye dolaşıyorsunuz bütün gün. G6 de bir uçakmış, private jet gibim bir şey. 

Koca dönem sonunda dersten öğrendiğim tek şeyin "her şeyin suçlusu ABD" olması beni derin düşüncelere sevkediyor. Bunu da belirtmeden geçemeyeceğim, meğer neler olmuş vay hele.

Ben daha yazarım, şimdilik burada duralım.