20 Ağu 2010

Mahalle

    Memurluğumun ilk yıllarıydı. Genç, enerjik ve hevesli bir çalışandım. Neredeyse yaptığım her şeyden zevk alıyordum. E tabi yeni bir sayfaydı o yıllar benim için. Aldığım maaşla da gayet iyi geçinebiliyordum, zaten pek lüksüm yoktu bir de yalnız yaşıyordum. İş yerinden bir tanıdığın tavsiyesiyle ne çok pahalı ne de pek bayağı olmayan bir mahalleden küçük bir ev tutmuştum. Mahalleyi babama benzetiyordum; kendisine karşı bir sıcaklık biraz da samimiyet duyuyor ama o bana pek merhametli ve yakın davranmıyor gibiydi. Yine babam gibi beni bir kenara da atmıyordu. Mahallece hemen kabul edilmiştim. Dar sokakları ve sıkışık iç içe girmiş evleriyle biraz da okuduğum öykülerdeki mahallelere benzetiyordum. Balkonlarda çamaşırlar, sokakta oynayan çocuklar , camdan cama birbirlerine dedikodular aktaran teyzeler... Herkes bir hikayenin kahramanları gibiydi burada. Özellikle çocuklar.
    Evim mahallenin biraz tepesindeydi. Biraz yokuş çıkmam gerekiyordu ve işten eve dönerken bu beni daha da yoruyordu. Eve geldiğim vakit hemen bir çay demliyor, üstümü değiştikten sonra balkonumda çay içiyordum. İki kişiyi taşıyıp taşıyamayacağına dair her gün kafama şüpheler sokan bu dar balkonda çay içmek de zevk aldığım diğer basit şeylerin arasındaydı. Zevk alıyordum almasına ama kendimi mutlu hissetmiyordum. Aşağıda oynayan çocukların mutluluklarını bile kıskanıyordum. Yaşları 6 ile 14 arasında olan mahallemizin çocukları, diğer mahalle çocuklarının aksine pek sessiz sakinlerdi. Kimse şikayetçi olmazdı onlardan, ne cam kırılırdı mahallemizde ne de başka çocukların kafaları.
    Yine bir gün mahallemizin çocuklarını izlerken , bir çocuk dikkatimi çekti. Onca mutlu çocuğun arasında somurtarak oturan biri, benim gibi kıskanç birinin gözünden kaçmasa gerek. Tahminimce yaşı 6-7 civarında olan bu mutsuz çocuk, sanki bir oyuncağını kaybetmiş gibi etrafına endişeli gözlerle bakıyor diğer çocukların neşesine aldırış etmiyordu. Derken çocuğun gözlerinde bir ışıltı yakaladım. Mahallenin aşağısına doğru heyecanla bakıyordu. Bir tereddüt içindeydi yine de, "o tarafa gitmeli miyim" diye düşünüyordu sanki. Yüzümü o yöne çevirdiğimde genç bir anne ile küçük kızını gördüm. Bizim mutsuz çocuğun -artık gözleri ışıl ışıldı- yanına geldiklerinde genç anne hem kızına hem de mutsuz çocuğa birer çikolata verdi ve onları orada bırakarak evine girdi. İkisi de çok mutluydu. Yarım kalan oyunlarına aralarına ayrılık girmemiş gibi kaldığı yerden devam ettiler. Bu beni çok şaşırtmıştı. "Aman Allah'm küçücükler daha, nasıl da yokluklarında üzülüyorlar" diye içimden geçirirken yan komşum balkonundan tiz bir sesle:
   "Görüyorsun değil mi bizim küçük hergeleleri nasıl da dostlar daha bu yaşta." diye laf attı.
    Kafamı evet manasında sağladım. Yan komşum hafif şişmanca dul bir kadındı. Ne zaman beni balkonda görse mutlaka bir şeyler söylerdi bana ama kadına karşı garip bir şekilde çekingendim. Bu sefer daha da sessizdim kendisine karşı. Küçücük çocuklar çok derinden etkilemişti beni. Adeta yalnızlığımı, mutsuzluğumu yüzüme vurmuşlardı. Küçük zevk saatimin içine etmişlerdi.
   O gece uyuyamamıştım. Küçük bir çocuktan dayak yemiş gibiydim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder