7 Şub 2011

Trois couleurs de Paris: Citroën

gene mi eyfel gerizekalısı
 Paris'te geçen şu iki hafta içinde sık sık şunları söyledik:
* İstanbul Paris'ten daha güzel.
* (Buraya envai çeşit küfür gelecek) bilmem nesinin Parislileri niye tükürüyonuz lan oraya buraya!!
* Metro bok !
* Uzak doğulular her yerde abi, her yerde!
* Non, merci (buraya da çok pis küfürler gelecek) atın oğlu, non merci! - Burada çiçeği, eyfel anahtarlığını ağzımıza sokan satıcıya sesleniliyor-
* Gene mi Eyfel.
* İstanbul dünyanın en güzel şehri lan.
* Canım Ankara'mmm. -Behzat Ç. izlenirkene söylenen çarpılma riski yüksek cümleler-
* Adam metro durağının içinde işedi lan!
* Oğlum nasıl bir şey lan onlar. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim, nasıl ya! -Bu çok ayrı bir hikaye ama günde en az 10 kez söylüyoruz-
* je voudrais bilmem ne, merci.
* Gene mi tablo.
* Havalar da ısındı.
* Mercedes taxi var lan, vay hele. -Bu nasıl bir gerzeklikse işte-
* Adam krallar gibi yaşamış valla. "adam kralmış zaten oğlum". 
* Aaa burası ne kadar güzel, ne kadar hoş! 
* vs vs vs
 
  Son haftamıza girdik, görülcek her yeri gördük, bazılarına girdik içinde kaybolduk, bazılarına da dışardan baktık sadece ama kendi adıma konuşmam gerekirse ben buraya alıştım. Ülkeme geri döneceğim diye üzülmüyorum ama bir yandan da Paris'ten ayrılmak istemiyor gibiyim. Garip.
  Paris'ten dolayı mı bu? Bilemiyorum, mutlaka etkisi vardır, şehir harika ama kafam rahat burada. Tamam küreselleşmiş gerzeklik burada da var ama ülkemdeki gibi bana şahsen zarar verecek cinsten değil. Ha bir de -biraz duygusallaşmış olacağım ama- seni bekleyen biri olmayınca da geri dönesin gelmiyor açıkcası.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder